15 Eylül 2008 Pazartesi

demirhindi fıkrası

Adamın birisi Anadolu'daki köyünden İstanbul'a doğru yola çıkmak için hazırlanıyormuş.Daha önceden İstanbul'u görenler ona meşhur "demirhindi" şerbetinden içmesini sıkı sıkıya tembihlemişler ve uyarmışlar,"sakın fazla para isterse verme,yabancı olduğunu anlarlarsa kazıklarlar"demişler.

Bizimki köyünden şehre inmiş.Oradan nostaljik otobüsler bölümünde sıklıkla bahsettiğimiz kamyondan bozma bir otobüs bulup İstanbul'a doğru yola çıkmış.

Bir iki günlük çok zorlu bir yolculuktan sonra yaz günü de olması sebebiyle sıcaktan da perişan olarak arabalı vapurdan çıktığı Sirkeci'de çok övülen demirhindi şerbetini aramaya başlamış.

Birkaç kişiye sormuş net bir cevap alamamış.Derken ileride caminin gölgesinde ayakkabı tamirciliği yapan birini görmüş.

Ayakkabı örsünü hindinin başına benzetmiş.Yandaki kösele ıslatmak için duran içi pis su dolu tenekeyi de şerbet kazanı zannetmiş.Bir de ikisi de demir ya,al sana demirhindi.

Adamın yanına gitmiş,"şu şerbetten bir tas versene" demiş.Ayakkabıcı yine de dürüst adammış.O şerbet değil demiş.Bizimki köyünden tembihlendi ya şerbetçi pahalı satmak için kendini naza çekiyor sanmış.Israr etmiş,ayakkabıcı yine "git işine" demiş.

Bu defa da bizimkisi ayakkabıcının kendisinin köylü olduğunu anladığı için şerbetten de anlamadığını ima ettiğini zannederek yanda duran pis bir tası bir hamlede kaparak tenekeye daldırmış,kösele ıslatılan suyu bir dikişte içmeye içmiş ama tadı da pek hoşuna gitmemiş.

Tezgaha bir 25 kuruş fırlatarak"Al şu paranı ama,sakın ola aldattığını da zannetme,şerbetin de hiç de söyledikleri gibi değilmiş" demiş.

Hiç yorum yok: