15 Eylül 2008 Pazartesi

Eskiden şerbet içerdik

Eskiden şerbet içerdik

Eskiden Türk yemek kültüründe önemli bir yeri olan şerbet, belli zamanlarda misafirlere sunulmanın dışında, özel günlerin anlamını pekiştiren yegane içeceklerden biriydi. 'Lohusa şerbeti',' nişan şerbeti',' düğün şerbeti' gibi önemli ve insanların biraraya gelmesini sağlayan günlerde bir bardak serin şerbet ikramı gönüllerdeki rehavetin kaybolması için yeterliydi. Anadolu'da düğün geleneği içinde şerbet içme töreni, kız evinde genç kızın nişanlandığının ertesi günü yapılır, gelen davetlilere yapılacak evliliğin tatlı bir birliktelik olması için, şerbet ikram edilirdi. Bugün tarihe karışmak üzere olan şerbet ikramının yerini artık hazır asitli içecekler aldı. Hatta şerbet, bütün kadınların özenle en zahmetli yemekleri yaptığı Ramazan sofralarında bile görünmez oldu.
Osmanlı'da 'şerbet' ve 'içmek' eylemi arasındaki bağı, Osmanlı zamanında meyhanelere "şerbethane" deniliyor olması en iyi açıklayan örneklerden biri. Şerbet yapımında kullanılan meyvelerin başında vişne, ahududu, demirhindi, çilek, nar, gül, kayısı, harup, kuru üzüm, portakal ve limon gelirdi. 1844-1901 yılına kadar geçen yarım asır içinde yüzlerce şurup ve şerbet çeşidi ortaya çıktı.
Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nde bazı şerbet isimlerini şöyle zikrediyor: "Arnavut Kasım şerbeti, buharlı şerbet, Atina balı şerbeti, cüllâb şerbeti, tarçın hacı şerbeti, menekşe şerbeti, karanfilli gül ve üzüm şerbeti, tiryaki şerbeti." Asitli içecekler karşısında yaşam savaşı veren şerbetler hâlâ Anadolu'nun muhtelif bölgelerinde yörenin gelenekleri içindeki konumunu koruyabilmekte. Gaziantep'in yıllardır yapılagelen meşhur "meyan şerbeti" buna güzel bir örnek. 1900'lü yıllarda yüzlerce şerbetçi dükkanının bulunduğu İstanbul'da ise Eminönü ve Sultanahmet Meydanı gibi turistlerin çok uğradığı mekanlarda bulunan gezici şerbetçiler dışında eskinin şerbet geleneğinden eser kalmadı.

Hiç yorum yok: